Yalanın meşruiyeti üzerine

  

       Yalan üzerine düşünüyorum bir süredir. Aklımı kurcalayan ve elbette yine kesin bir cevabı olmayan sorunun içinde oradan oraya savruluyorum günlerdir. Dürüst ,hakiki, güvenilir olmak gibi erdem addedilen sıfatların karşında bir yalancı olarak durmak ve yalanı savunmak durumundayım. Yalancı; ama hakikatten daha az inciten ve dürüstlükten daha az ıstırap veren bir yalancı. Yalan üzerine söylenmiş veciz sözleri ve 'Yalanın Kısa Tarihi' adlı kitabı okuyup bu yazıyı yazmak istedim lakin düşüncelerimin pür halini buraya yazmakta nedense biraz acele etmeye karar verdim. Zira yalan üzerine konuşacaksam bu düşünceler yontulmamış köşelerimden gelmeli ve yalan hatta yanlış ama bana ait olmalıydı. Bu benim sorumlu olduğum bir konu.  Bu dersten kalsam bile devam etmek zorundayım.

Yalan bir zamanlar arkadaşım oldu işin gerçeği. Zırhım oldu. Yalan bir savunma mekanizması, yalan bir sığınak hatta yalan bir silah oldu bana. Yalan benim hakikatim oldu. Hayatımın bir parçası, besin ve esin kaynağım. Gerçekliği arayan bunun için çabalayan, çırpınan personamın ve onun eylemsiz işteşliğinin bir parçası olarak. Yalanla avuttuğum insanlar oldu. Listenin en başına adımı ekleyerek söylüyorum bunu. Listenin geri kalanı hakkında kendime yalanlar söyleyerek başladım buna. Şimdi burada parantez içinde yalanını ikircikli durumunu konuşmak istiyorum. Yalan söyleyen biri için özdeyişlerde iddia edilen güvenilir olmama ve bunun bir tavır haline dönüşmesi eğilimi üzerine. Ve yine yalan hakkında söylenen 'yalanın asla ortaya çıkmayışının onu gerçek kılması' bunu bir gerçek ve söyleyeni de erdemlerinden uzaklaşmamış mı kılıyor? Listeye dönüyorum. İnsanlar sevdiklerine ve yakınlarına neden yalan söylüyor? Bu eğilimin ben de tezahür eden iki türüne değinmek istiyorum. Kaybetme korkusu ve kazanma arzusu. Sevgi ihtiyacının körüklediği bu iki güdü beni yalan söylemeye itmiş olabilir. Nerden baksan çaresizce. Peki diğer  insanlar sadece çaresiz oldukları için mi yalan söylerler? Bence hayır. En azından benim açımdan bakınca böyle olmadığını söyleyebilirim. Politik amaçlar, devlet sırları, kabul görme ihtiyacı. Hayır yalana bir meşruiyet kazandırmak istemiyorum. Ve hayır dürüst bir yalancı değilim. Ve yine hayır günah çıkarmıyorum. Yalanın bir mecburiyet olduğu kanısındayım. Bu savımın da bir yalan olabileceği şerhini düşerek..

  Ailenizin kredi borçlarınızı öğrenmesine gerçekten ihtiyacı var mı?  Ya da uzun süredir beraber olduğunuz ve yanınıza yakışan sevgilinizden ayrılıp daha aykırı bir partner bulduğunuza? Babanızın gerçekte ne iş yaptığınıza dair bir fikri olması gerçekten önemli mi? Şayet bulunduğunuz pozisyonu makamı mevkiyi kendisi sağlamamışsa! Sevgilinizin performans artıcı kullandığınızı bilmesine veya orkidelerinizin suyularına mineral takviyesi yaptığınıza? Asayiş kurumlarının alışveriş eğilimlerinizi bilmesine gerek var mı? Toplumsal kabul adına söylediğimiz yalanları sıralayalım:Focualt, Acid Arap, Ahlat Ağacı, Sosyal Darwinizim,GTA5.Premier Lig, Agent Provocateur, Öküzgözü vb... Gerçekten bi haber olduğumuz eğilimleri savunmak adına sığındığımız beyaz yalanları düşünün. Ayda iki defa yerine haftada bir kontrole gittiğimiz hastane izinlerini. Başını okşayarak geçip gittiğimiz için sokak hayvanları adına yaptığımız temize çıkma hesaplarını. Acınası sevilme ihtiyacının bile karşında zavallı görünen şu yalanlara bakın. Zühur etmiş sanki yeryüzüne aldatmak!

Bildiğimi sanmıştım ben de her ahmak gibi. Emin gibiydim hakikat hakkında hatta özgüveni esin kaynağı olmuş bir ahmak hatta ve hatta. Doğru ve yanlışla sınandığım düşünüyordum. Gerçeğin acımasız tekrarlarındansa bir hayale bir sanrıya sarılmış biri gibi. Dönüp dolaşıp pişman mıyım diye soruyorum kendime. Pişmanım bilincimi esir ettiğim sarhoşluklara ve ruhumu zincirleyen zevklere. Bir mucize olarak devam ettiğim yaşamda gerçeğe daha yakın olmanın bedelini yalnızlıkla ödüyorum. Kesin olarak cevap yok.  Söylemiştim ilk yazıda. Entelektüel tembellik önemli bir opsiyon olarak değerlendirilmeli. İnsan olma refleksini boğazından kavrayan  yalan; gerçek dünyanın kaderini avuçlarında tutuyor. Bugün doğru söylemeye daha yakın biri olarak geçmiş zenginliğimin özlemi ile yanıp tutuşsam da yalan gerçeğin bir gecesi bile etmiyor. Bu benim için ilerlemenin önkoşulu. Tekrar etmek isteyenlere sürüp giden yaşamlarında ışıltılı günler dilerim.






https://www.youtube.com/watch?v=g0YbQuuz01k

 Cevap yok. Haliyle gerçek de yok. Kalabalık var gürültü var kelime var abartı var mağduriyet var  trajedi var ama ne gerçek ne de cevap var. Artık ne daha fazla soru sormaya ve ne de daha fazla boğuşmaya gerek kalmadı. Bir tık, bir sms, bir göz kırpma farketmeksizin konunun evrileceği yer en başta oluşan boşluktan yani sorundan yine  bir tık, bir sms, veya bir merhaba fazlası olacak. Sorun karmaşık gibi görünse de bana kalırsa kabarık. Tıpkı iktisat ilminde meydana gelen slumpflasyon durumu gibi. Değeri düştükçe artan anlam maliyeti, karşında gerçek bir cevap olmaksızın abartıyla büyük laflarla iddia edilen kavramların cevapsızlık karşısında böbürlenmesini yaşıyoruz.

 Cevap yok. Sustum. Asaletimden de değildi. Bir iddia da söz konusu değil. Defalarca hakkımda yazan ve konuşanlara verilecek bir dolu cevap vardı elbet. Yaptığım fenalıklardan bahsettiler, kırılan kalplerini ve gururlarını anlattılar. Naçiz yaşamımda gerçekten tek bir kişiden samimiyetle özür diledim ve ne mutludur ki affedildim. Sizden de özür dileyebilirim. İhtiyacınız olan ne varsa karşılarım maddi-manevi. Eğer gerçekten bana ihtiyacınız varsa yine elimi uzatırım. Uzun uzadıya anlatmamı isteyen olursa da anlatırım. Buraları bıraktım yapmamam gerektiği öğütlerine rağmen. 2013 yılında bir kitap çıkardım ve sonra yazmak ve yaşamak arasında tercih yaptım. İstikrar ne adımla ne soyadımla yan yana gelmeyecek kadar uzak. Yazmaya devam edebilseydim bugün şair etiketimi hala taşıyabilirdim. Yaşam sanal olarak veya satır aralarında pek tatmin edici durmuyordu zira. Seçimim bana mutluluğu ve acıyı deneyimleri verdi. Haddimi aşmış olabilirdim. Adam olmak boyumu aştı çünkü. Başaramadım. Denemedim bile. Yaşamak her nasılsa bir illüzyon, bir yanılsama en fazla keyif veren başka bir kopyaydı.  Yanıltmış, kızdırmış, kalp kırmış olabilirim.  Ama yanıldığım gibi yanıltmış olmaktan keyif duyarım zira aldığım ders büyüktü. Çok pahalıya patladı ama değerdi. 35 yaşında insana yaklaştım.


 Küresel dünya dini bittabi iç dünyamızı da ele geçirerek, yüreğimizde ne varsa söküp aldı. Artık moda sıradan olmak. Klişe o kadar rağbet gördü ki artık bir stil oluverdi nasılsa. Ve nasılsa mizah o kadar vasat ki gülümsemek için şamataya gerek yok; porsiyonumuzun bir parçası. Yaşamın irdelenecek kısmında da bazı konular dokunulmayacak sabitler değerini muhafaza ediyor olabilirdi taa ki biz -ben- onu delip geçene dek. Ne işe yarardı bu sabitler? Şahsi kanaatim bizi hayata bağlar ya da en azından savrulmamızı engellerdi. Ne işe yarardı bu sabitler tıpkı mitler ve teamüller gibi bizi geçmememiz gerek sınırların dışında telafisi mümkün olmayan hatalardan alıkoyardı. Duvarları yıkmaktan hep bahsetmiş uzaktan taş atar gibi deyişler düzmüştüm devinim göstermeyen kavramlara. Acının beni ittiği  dehlizlerde o duvarlar ne yazık ki üzerime yıkıldı ve ezildim. Söylediğim sözlerden çok söyleyemediğim sözlerden elem duydum. Yanlış tercihlerin beni alıkoyduğu endişe ve kaygılarla boğuştum. Çok geç adam oldum amiyane tabirle. İnsan olmanın bu kadar çok çaba gerektirdiğini bunca metamorfozdan ve değişimden sonra anlamak acınası da olsa minnettarım. 

  Yazarken yaptığım sık hatalardan birine daha düşerek konuyu biraz havada ve biraz içi boş bırakıyorum. Bu bende hep bir eksiklikti ama artık duygularımı daha net ifade edebildiğimi anlamışsınızdır. Blog ve Facebook ortamında bulunan yazıların bir çoğuna ulaşamayacaksınız. Bir çoğunda kurgusal ve edebi hatalar hatta bazılarında etik olmayan cinsiyetçi tespitler olduğuna hemfikiriz. Başladığım yere geri döndüm ve tekrar sadece burada yayınlanmak üzere paylaşımlarda bulunacağım. Kitabı soran arkadaşlarım ve okuyucularım için bir link bırakacağım  buradan kitabın PDF formatında bulabileceksiniz. Unutmadan bu kitapta 2013  yılından önce yazdıklarım var. Birikmiş yedi seneyi daha paylaşacağız. Sağlıcakla kalın.










       Uludağ …peki o lasılık şarap mıdır?  Sarhoş eder mi? Hem fikir miyiz artık!   -Damlardan barok balkonlara dek uzanan bir hiç diyarınd...

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *