Pişmalık üzerine
Dağın sesi
Geç riyayı rüyalardan dön hayalde dur.
yaşa
yaşa yaşayabilirsen yarattığını
al nefes, verme.
Tut bileğinden kavra göğsünü
aç içinden akan raksı vuruş tininle
varlıksa işin , düş hiçliğin habitatına
yürü bozuk yollardan
devin yükünle ilerle varlığınla
öğren çağını öldür zamanı
al yükünü
döndür günleri ayan olsun yığın
sarıl sevdiğin sarının her zerresine
bu hisin -o yılgın yanın,küskün tavrın-
zamanla anlam bulur sandığın
usul usul yok olan masumiyetin
ya da onun gibi ona benzer veya sadece ona yakın olan
taşların altında bir kum yılanı gibi
oyuklarda sabahın, ıssızda avların
her damlasında kanın, sızın
görmüyor bakışın artık tatmıyor burcun
vur hasedine hırsına öcüne, inan dilediğine
ne oldu resimlerine nerde mezarların nerde ormanın
hangi yaz gecesi rüyası senin
bul çölünü sokul göğsüne
bekle karanlıklarda
gün dönsün güneş yansın gök sönsün
bir kum yılanı gibi saklan çürüt memesini pınarın
dilersin dize gelsin ademoğlu dilersin yarılsın aylar denizler
su yansın istersin acını ateş dindirsin
oysa sadece ışık devrilir görmezsin
ay dirillir bilmezsin.
ölümü o bilir o anlatır yaşamayı
varlığın ispatı aksiyonudur öylece var eder zamanı
yoksa devinim yoksa ilerleme yoksa akış
saatler sadece aldanışın miktarıdır
*
boğ muammanı geç mesajı tut çevir acının ucundan
öl
öl ölebilirsen en keskin yerinden
mümkünse hemen beklemeden yarını dahasını
ver nefes, alma. Kır dizini, ittir çıksın sinenden
kapan aksine, kır yansımanın kapısını
otur ışığın kapılarına yalvar affına, şefkat dile
as boynunu aç bileğini savur serin gövdeni
bul bir düz yamacını beysiz dağların
yürü sessiz dualarla yürü aminsiz aydınlığa
bul bir slogan ne kaybedeceksin
al verdiklerini yerleş karanlığa
devir kutunu dursun bu aydınlık
dert mi keşfi fezanın ne diye ömrün uzasın
vur kendini o hakiki zafere
çık dehlizlerden - ya da sakladığın apartman dairesinden-
neydi ki hissettiğin iyilik mi afiyet mi
boğulmadın mı sahi bu sahte zarafetten
gazele çalmadı mı ikliminin
gir üşüdüysen karış toprağına
yürü köküne fidanların
artık son sahne senin
ver hakkını ikbalinin
görecedir ki yaşam bilirsin uçmak da evvel düşmek de
içkin gözyaşlarının daimi sahibi;
taş yoruldu sen yorulmadın mı yurdundan nefretin
susmayan acını konuşmadığın doğru mu?
Doğmayan gün senin olsun
aczine mağlup zevke galip
ansız hakikatsiz kalmadın mı
Burak Dikoğlu
Çenem düştü
Ağzım kan dolana dek bekledim yazmak için. Debisi düşene bekledim iç sesimin. Acımın aklımı gölgeleyebildiği konuşmaları yapmamaya kararlıyım. Aynaya her baktığımda kendimi disipline ettiğim bir çağa geldim. Konuşmakta acele etmiyorum artık. Ne yetişeceğim sabahlar ne de bitmeyen geceler var. Ne yargı ne de yanılgı. Kutsalsız etik, tembel şövalyelik. Motto bu. Önceden kimsenin anlamını bilmediği bir takma ismim ve kamuya açık bir hayatım vardı. Şimdi bir gerçek bir adım ve bilinmeze ilerleyen yaşamım var. Hep öykünürdüm zaten uslu çocuklara. Ketum kalamasam da aynaya her baktığım kendimi öğütlemek gibi alışkanlıklar edindim. Terbiyemi kendim vermek zorunda kaldım zira tavsiyelere uymak kuralsız biri için ne mümkün. Fezada oradan oraya sıçrayan zamansız mekânsız-ruhumu yörüngeye oturtamıyorum hâla. Yine de kuyruğu dik tutabilmek büyük efor gerektiriyormuş. Artık fiziksel olarak verimli çağımı geride bırakmış olmalıyım. Bunu köklerini kırıp kaybettiğim 8. dişimden sonra kabul edebildim. Ağzıma dolan kanın tadını anımsadım uzun zaman sonra. Bir demir yalıyor kadar metalik şarap kadar sıcak. Özlediklerim arasında değil orası kesin. Artık yumruk yumruğa kavga edemeyeceğim gibi. Acı eşiğim yüksekti ancak gerçekleri kabullenebilme eşiğim daha yüksek bir yere denk geliyor olsa gerek. Şimdilik anlatabileceğim tek hikayem dağılan çenem. Öfkemi hep sakladım. Sıktım dişlerimi ve korudum metanetimi daima. Fiziksel şiddeti anlamlı bulduğum yegane an seks maceralarım oldu. Oysa o kadar çok insanı hırpalamayı istedim ki. Beni bundan alıkoyan ne uygar olma ideası ne de cezai müeyyidelerdi. Ben hep cinnet anımdan korktum. İki kez anımsadığım o onları canıma mal olma pahasına yaşamamayı tercih ediyorum. Enerjimi ve gücümü değişime adadım uzun zamandır. Kabullenemediğim kısım böyle mi sona erecekti o meşhur heyecan! Yaşamağa aramağa bulmağa duyduğum o eşsiz kıvanç?. Kabul edemediğim vasat tahakkümün geçerli hipotezleri. Etmeyeceğim de. Bir hiç olarak yaşamak sefalet kokan varsıllıktan evla. Karanlık boşlukları dolduracak, kavramsız savrulmaların sonunda ol deyiverecek ve bir bağlamın çevresinde kök salıp başka bir bahara çıkacağım. İnanıyorum...
https://www.youtube.com/watch?v=-iK0CoJULJU
Uludağ …peki o lasılık şarap mıdır? Sarhoş eder mi? Hem fikir miyiz artık! -Damlardan barok balkonlara dek uzanan bir hiç diyarınd...
-
bir taş atmak gerekmiş bazen hafif sektirip uzağa yükünden gocunur gibi, içinden söker gibi kelimesiz anlamları kovalar anlamsız kelimelere ...
-
Cevap yok. Haliyle gerçek de yok. Kalabalık var gürültü var kelime var abartı var mağduriyet var trajedi var ama ne gerçek ne de cevap var...
-
Geç riyayı rüyalardan dön hayalde dur. yaşa yaşa yaşayabilirsen yarattığını al nefes, verme. Tut bileğinden kavra göğsünü aç içinden akan ...